Ana içeriğe atla

Yarışmacı Eğitim Anlayışının Eleştirisi


Yard.Doç.Dr. URAL Ayhan-Abant İzzet Baysal Üniversitesi




AMAÇ

Bu çalışmanın amacı, son yıllarda Türk Eğitim Sisteminde ön plana çıkarak -çıkarılarak- bireysel ve toplumsal yaşamı önemli derecede tehdit eden yarışmacı eğitim anlayışının sonuçlarını tartışmaya açmaktır. Bir toplumdaki egemen eğitim anlayışı, o toplumda yalnızca yaşanılan zamanı değil yaşanılacak zamanları da etkileyebilmektedir. Dolayısıyla bu çalışmada, egemen eğitim anlayışı olarak kabul edilen yarışmacı eğitim anlayışına ilişkin çözümleme, bireysel ve toplumsal geleceğe yansıtılarak yapılmaya çalışılmıştır. Bu amacı gerçekleştirmek için konuya ilişkin literatüre olanaklar ölçüsünde ulaşılmaya çalışılmıştır.



YARIŞMACI EĞİTİM ANLAYIŞININ DAYANAKLARI VE AMAÇLARI

Yarışma gereksinimi, A.Maslow'un gereksinmeler hiyerarşisinde, değer gereksinmeleri başlığı altında, kazanmak, rekabet etmek, onaylanmak ve kabullenilmek gereksinimleriyle birlikte yer almaktadır. Ancak, A.Maslow insan gereksinimlerini bir bütün olarak değerlendirmiş ve zirveye de kendini gerçekleştirme gereksinimini koymuştur. Konuya ilişkin araştırmaları sonucunda, kendini gerçekleştirenlerin karakteristikleri ile kendini gerçekleştirmeye götüren davranışları belirlemeye çalışmıştır. Kendini gerçekleştirenlerin karakteristikleri ve kendini gerçekleştirmeye götüren davranışlar, çalışmanın sonuç başlığı altında sunulacak ve yarışmacı eğitim anlayışından geçirilen bireyin özellikleriyle örtüşme düzeyi, cevaplanması istenilen bir soru olarak tartışmaya açıklacaktır.


Yarışmacı birey, gerçekleştiremediği bireyselleşme ve toplumsallaşma yetersizlikleriyle başkalarına sınırsız bir kullanım kolaylığı sağlayacağından, herkesin yarışmacı yapılması doğrudan ve dolaylı uygulamalarla gerçekleştirilmeye çalışılır. Her yarışmada doğal olarak kazanan bir veya birkaç kişi olurken, diğerlerinin tamamı kaybetmektedir. Kaybedenlerin olayı anlama ve yorumlamalarına fırsat vermeksizin yeni yarışma süreçleri tasarlanarak yeni cazibe unsurları yaratılmaktadır.


Yarışmacı eğitim anlayışı, başlangıçta herhangi bir olumsuz eleştiri yapılamayacak kadar masum amaçlarla kendine yaşam alanı yaratmayı hedeflemektedir. Bu anlayış, başlangıçta bireyin farklılık, yeterlik ve olanaklarını kullanarak kendini ifade edebilmesini gerçekleştirmeyi, açık bir hedef olarak ortaya koymaktadır. Ancak, bireyi diğerlerinin yetersizliklerinden yararlanarak öne çıkartmayı da görünmez bir amaç olarak benimsemiş olması, bu anlayışın yaratacağı olumsuzlukların kaynağını oluşturmaktadır. Bireyselleşmeyi destekler ambalajlarla sunumu yapılan yarışmacı eğitim anlayışı bireyselleşmeyi yok ettiği gibi toplumsallaşmanın da önemli bir engeli olarak ifade edilebilir.


Varlıklarının temel dayanağı olarak gördükleri yarışmacı eğitin anlayışını uygulamaya koyanlar, bu amaca ulaşmak için ise eğitim sistemi içerisinde yer alan tarafları -öğrenciler, öğretmenler, yöneticiler, veliler, politika üretenler, istihdam edenler vb.- kendi anlayışlarını benimseyerek yaşatacak ve bağlılıklarını sağlayacak etkili araçlar kullanmaktadırlar. Bu araçların ortak özelliği, yarışmanın doğal sonucu olan kazanmaya dönük sunulan ödül adı altındaki ayrıcalıklardır. Bu ayrıcalıklar her zaman kazananı mutlu kılıyor görünse de kazananın üstleneceği rol, bu anlayışın sahiplerinin esiri olmaktan öteye gidememektedir. Doğaldır ki ikinci adım olan ve kaybedenlere de kazanacakları duygusunu ve ulaşacakları ayrıcalıkları daha belirgin bir şekilde öğütlemek, anlayışın sigortası niteliğindedir.


Freire (2003) de benzer bir yaklaşımla, kendilerine dayatılan edilgen rolü ne kadar kapsamlı bir şekilde kabul ederlerse dünyayı nasılsa öyle benimsemeye, kendilerinde yığma malzeme halinde biriktirilen kısmı bir gerçeklik görüşünü kabule o kadar yatkın olacakları eğitim anlayışını bankacı eğitim modeli olarak tanımlamaktadır. Freire göre bu modelle, bireyler -öğrenciler- kendilerine yüklenen yığma malzemeyi istiflemekle ne kadar meşgul olurlarsa, dünyanın dönüştürücüleri olarak müdahale etmeleri halinde oluşacak eleştirel bilinçlerini o kadar güdük bırakmak amaçlanmaktadır. Freire, bankacı eğiti modeline karşı, bireyin özgürlüğünü ve yetkinliğini temele alan problem tanımlayıcı eğitimi modelini önermektedir.

Her toplumdaki egemen eğitim anlayışının amaçlarının gerçekleştirildiği örgütler olarak bilinen okulları, mücadelesinin merkezine oturtan Illich (2000), okulsuzlaştırılmış eğitimin anlayışını geliştirerek soruna köklü bir çözüm önermiştir. Russell (1981) ise eğitimde yarışçılığın en zararlı yönlerinden birinin, özellikle en iyi öğrencilileri aşırı eğitime yöneltmek olarak belirmiştir. Bunun da öğrencilerin hayal güçlerine, zekalarına ve hatta sağlıklarına zarar vereceğine dikkat çekmektedir.


Eğitimde yarışçılık giderek, bilim sevgisi, araştırma hevesi ve zihinsel girişkenliğin yok edildiği, öğrenme sevgisinin yitirildiği bir eğitim anlayışına dönüşebilir. Oysa, öğrenci ve öğretmenlerin okula sevinçle gelmelerini sağlayacak en önemli etkenlerden birisi ve belki de birincisi tarafların bu eğitim ortamında yaratıcılıklarını değerlendirme fırsatı bulabileceklerine olan inançlarıdır.


Bireyi edilgen kılan, sürekli bilgi yüklemeye dönük olan bu anlayış, istenilen bilgileri istenilen zamanda olduğu gibi ifade edenlerin başarılı sayıldığı görünür sayıltıya dayandırılmıştır. Oysa burada görünmeyen-açıklanmayan- gerçek sayıltının bireyin sürekli edilgen -bağımlı- tutularak kontrol edildiği gerçeğidir. Edilgen kılma, bağımlılık ve kaygı yaratma, güven verme gibi saklı eylemlerin gerçekleştirilmesi bu eğitim süreci içerisinde sıklıkla tekrarlanan yaşantılara serpiştirilmiş ve uygulanmaktadır. Bu gerçeğin açıklanması doğal tepkilere yol açacağından, en etkili yol olarak yarışmacı eğitim anlayışı bireyin sistem içerisinde var olabilmesine koşut gösterilmektedir. Bağımlılık, bireyin değerlerine aykırı hareket etmesine, bireyi giderek daha denetimsiz takınaklı hale getirip kontrolünü eline alan ve bireyin karşısında güçsüz kaldığı bir süreçtir. Burada sözü edilen bağımlılık, bireyin salt eğitim istemiyle sınırlı kalmayan, aksine bütünüyle yaşam sürecini etkisi altına alan bir özellik gösterir. Oysa her bireyin yaşamı, özgür kararların alınmasını gerekli kılacak sayısız özel yaşantılardan oluşan benzersiz bir süreçtir. Yaşam sürecinde yer alan doğal bağımlılıklar dışındaki bağımlılıklar, bireyin kendi yaşamını tamamen ortadan kaldırmaya varabilecek sonuçlar da doğurabilmektedir.

Genel olarak çağdaş eğitim yaklaşımları, bireyi bu bağımlılık sürecinin dışında tutarak korumayı hedefler. Bağımlılıkların çokluğu, doğal olarak bağımsızlığı azaltacağından,yarışmacı eğitim anlayışı savunucu ve uygulayıcıları bu aracı etkin bir şekilde kullanmaktadırlar. Bireyi ve toplumu kontrol etmenin bağımlılıklarla olan ilintisi, yarışmacı eğitim anlayışı mensuplarını yeni arayışlara sürüklemektedir. Bu ilişki, ne kadar çok bağımlılık, o kadar çok, o denli kolay ve o kadar etkin kontrol şeklide de formüle edilebilir. Bu yüzden, özgünlüğün yok edildiği, üyelerinin temel yeterlik ve özellikleri oldukça yüksek oranda birbirine benzetildiği toplumların, kaliteli bir yaşam yaratma arzuları da başarısız olmaktadır.


Yarışmacı eğitim anlayışının yok ettiği en temel özellik, bireyde sorgulama, anlama, anlamlandırma, merak etme, yaratma, eleştirme, güven duyma, hayal kurma, isteme, paylaşma gibi temel insani değerlerin gelişiminin engellenmesidir. Bu yok oluş, yarışmacı eğitim anlayışı savunucularınca bir kazanım olarak değerlendirilir. Martin (1998) bu özellikleri kazandıran eğitim uygulamalarının, bireyi yaşamın katımcısı olmaktan uzaklaştırıp yaşamın gözlemcisi yaptığını ifade etmektedir. Oysa, merak eden, sorgulayan, anlayan, anlamlandıran, yaratan, eleştiren, kendine güvenen, hayal eden, isteyen, paylaşan vb. özelliklere sahip birey, kesinlikle kontrol altına alınamayacaktır. Bu özelliklere sahip birey, bireysel ve toplumsal yaşama ilişkin tüm kararları, kendi yeterliklerine dayalı alma gücüne sahip olacaktır. Bağımlılıkları, doğal -zorunlu- bağımlılıklarla sınırlı olan birey, kendini gerçekleştirme gereksinimini karşılama yolunda önemli adımlar atabilmiş demektir. Eğitim bireyselliğe, farklılaşmaya önem veren bir değerlendirilmeyle verilirse birey, uyumluluğunun yanı sıra kişiliğine, kendini gerçekleştirmeye yönelik yaratıcı boyutlar ekleyebilecektir.


SONUÇ

Genel olarak bakıldığında yarışmacı eğitim anlayışı; bireyi yarıştırarak, toplumsal yaşama karıştırmamayı hedefleyenlerin kullanabilecekleri -kullanabildikleri- yasal bir araç olarak tanıtılmaktadır. Üyelerinin toplumsal kararlara katılmadığı toplumlar, birtakım güç odaklarının egemenlikleri altına girer ki bu da o toplumları demokrasiden kolayca uzaklaştırır. Yukarıdaki açıklamalarda göstermektedir ki bu anlayışın dayattığı yarışma, düpedüz karışma yönergesidir. Sorgulamayan, anlamayan, anlamlandırmayan, üretmeyen, paylaşmayan, istemeyen, hayal kurmayan bireylerin oluşturduğu karışmayan bir toplum, en kestirme yol olarak yarışmacı eğitim anlayışı ile yaratılabilir.


Bunun içindir ki; bu anlayışı tehdit eden yaklaşımların tümü ile bunların savunucuları, potansiyel düşman olarak algılanmaktadır. Böyle bir eğitim sistemi içerisinde yer alan tarafların tamamına yakını, yarışmacı eğitim anlayışının gerekliliğini alabildiğince savunurlarken, bu anlayışın dayanak ve sonuçlarını tartışmaktan dahi kaçınmaktadırlar. Gerçekte amaçlanan da budur. Tüm tarafların dikkati yarışmaya, ödüle ve rakibini yok etmeye yoğunlaştırılmıştır. Mori'nin de belirttiği gibi egemen doktrinler ve ideolojiler, inanlara kanıt ve diğerlerine yasaklayıcı korku sunan güce sahiptir. Çağdaş toplumlar güçlerini üyelerinin farklılıklarından alırlar. Bu farklılıkları bir zenginlik olarak görüp desteklemek çağdaş eğitim anlayışının kazandıracağı bir yeterliktir. Bu gerçeği benimseyen toplumlar, üyelerinin edilgen olmalarını istemek yerine onları edilgen kılan unsurlarla kıyasıya bir mücadelenin içindedirler.


Her bireyin eşsiz bir zenginlik kaynağı olarak kabul edildiği toplumlarda eğitim, yarışmacı anlayıştan sıyrılmış çağdaş bir araç olarak kabul edilmektedir. Böyle bir toplum ise ancak, üyelerinin yarışma arzusuna cevap veren bir eğitim anlayışını benimseyerek değil de varlıklarını duyumsayarak kendilerini gerçekleştirebilecekleri bir eğitim anlayışını benimsemekle yaratılabilecektir. Bu da eğitim sistemi içerisinde yer alan tarafların tamamının ortak çabasıyla gerçekleştirilebilir. Hatta bu konuda, bireyin yeterlik ve yetersizliklerini paylaşarak daha da güçlü olabileceği düşüncesine dayalı bir eğitim anlayışının egemen olduğu bir toplum özlemi duyan herkesin katkısına ihtiyaç duyulur.


A.Maslow'a göre kendini gerçekleştirenlerin karakteristikleri ve kendini gerçekleştirmeye götüren davranışların listesi aşağıda verilmiştir. Kendini gerçekleştirenlerin karakteristikleri: Gerçekliği etkin biçimde algılamak ve belirsizliği giderebilmek. Kendisini ve başkalarını olduğu gibi kabul etmek. Düşünce ve davranışta kendiliğindenlik. Ben merkezli olmaktan çok problem merkezli olmak. İyi bir mizah anlayışına sahip olmak. Yüksek düzeyde yaratıcılık. Bilinçli olarak görenek dışı olmakla birlikte özkültürün içselleştirilmesine direniş. İnsanlığın refahıyla ilgilenmek. Yaşamın temel deneyimlerini derinlemesine değerlendirmek. Az sayıda insanla derin, doyurucu kişisel ilişkiler kurmak. Yaşama nesnel bir bakış açısından bakmak. Kendini gerçekleştirmeye götüren davranışlar: Yaşamı bir çocuk gibi tam bir özümleme ve yoğunlaşmayla yaşamak. Güvenli tarzlara takılıp kalmaktansa yeni bir şeyler denemek. Deneyimleri yorumlarken, geleneğin, otoritenin ya da çoğunluğun sesinden çok kendi duygularını dinlemek. Dürüst olmak; oyunculuktan ya da rol yapmaktan kaçınmak. Görüşleri çoğu insan görüşleriyle çakışmıyorsa, gözden düşmeyi göze almak. Sorumluluk sahibi olmak. Karar verdiği şey ne olursa olsun o konuda çok çalışmak.


Egemen bir yarışmacı eğitin anlayışının bireysel ve toplumsal sonuçlarını değerlendirmede, değerlendirmeye tabi tutulan birey ve toplumun yukarıda verilen yeterlik ve özelliklere sahiplik düzeyleri ölçüt olarak alınabilir. Böyle bir değerlendirmede açık olarak görülecektir ki yaşamında oldukça çok sayıda bağımlılıklar bulunan edilgen birey, kendini gerçekleştirme gereksinimini karşılamaktan uzak bir yaşam sürmeye aday olacaktır. Oysa eğitim, bireyin kendisini gerçekleştireceği yeterlikleri kazanacağı yaşantılardan oluşan bir süreç olarak tanımlanmaktadır.

Russell (1981), haklı olarak yarışçılığı, yalnız bir eğitim sorunu olarak sınırlandırmayıp, bireye sunulan bir ülkü olarak da olumsuz değerlendirmektedir. Dünyanın yarışçılığa değil örgütlenmeye ve işbirliğine ihtiyaç duyduğunu belirterek, yarışçılığın ekonomik yönden olduğu kadar törel yönden de olumsuzluklar yaratacağına dikkat çekmektedir.


Son dönemde Türk Eğitim Sistemine ilişkin tartışmaların, eğitimin dayandırıldığı temel felsefelerden soyutlanarak yapıldığı gözlenmektedir. Oysa, herhangi bir eğitim sistemi, amaç, yapı, süreç ve iklim boyutlarında sürekli değerlendirmeye tabi tutularak yenileştirilebilir. Bu boyutlardan birinin değerlendirme dışı bırakılmasıyla yapılacak yenileştirme çalışmaları sonuç vermeyecektir. Özellikle amaç boyutunda yapılacak değişikliklere çağdaş bilimsel yaklaşımların yansıtılması, bireysel ve toplumsal dönüşüme doğrudan yansıyacaktır. Bu çalışmada, günümüzde yaşanan bireysel ve toplumsal sorunların temel nedeni olarak ifade edilen yarışmacı eğitim anlayışının yerine, bireysel farlılıkların ortaya çıkarılmasını ve bireyin özgürleşerek kendini gerçekleştirmesine olanak sağlayacak bilimsel bir eğitim anlayışının ikame edilebilmesi, bireysel ve toplumsal önceliğimiz olmalıdır. Bunun için de başta eğitim bilimciler olmak üzere tüm bilimcilerin bu yöndeki çalışmaları, çağdaş ve demokratik eğitim özlemi duyan toplumsal kesimlerce desteklenmelidir.

Kaynaklar 1) ATKINSON, Rita L. Ve Diğerleri. (1999). Psikolojiye Giriş. Çev: Yavuz Alogan. Arkadaş Yayınları. Ankara. 2) EŞME, İsa. (2004). Eğitimde İyi Örnekler. www.radikal.com.tr. Radikal 2 . 01.02.2004. 3) FREIRE, Paulo. (2003). Ezilenlerin Pedagojisi. 4.Basım. Çev:D. Hattatoğlu, E. Özbek. Ayrıntı Yayınları. İstanbul. 4) ILLICH, Ivan. (2000). Okulsuz Toplum. 2. Baskı. Çev:Mehmet Özay. Şule Yayınları. İstanbul. 5) KASATURA, İlkay. (1998). Okul Başarısından Hayat Başarısına. 3.Basım. Altın Kitaplar Yayınları. İstanbul. 6) MARTIN, J. Roland. (1998). Okul Yuvası Çocuk Eğitiminde Yeni Yaklaşımlar. Çev: Yücel Gürsel. Gendaş A.Ş. İstanbul. 7) MORIN, Edgar. (2003). Geleceğin Eğitimi İçin Yedi Bilgi. Çev:Hüsnü Dilli. Bilgi Üniversitesi Yayınları. İstanbul. 8) RUSSELL, Bertrand. (1981). Eğitim ve Toplum Düzeni. 2. Baskı. Çev:Nail Bezmen. Varlık Yayınları. İstanbul. 9) SCHAEF, Anne Wilson. (1997). Beyaz Erkek Sistemi. Çev: Ali Çakıroğlu. Kuraldışı Yayıncılık. İstanbul.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Eğitimde Gizli (Örtük) Program: Hiçbir ders programında, yönetmeliklerde, yasalarda yazmayan resmi olmayan amaçlı değer yükleme uygulamaları

Alıntı: “Örtük program endüstri toplumunda iş ve vatandaşlık için gereken psikolojik düzeni (şartları) geliştirmek için ihtiyaç duyulan yapıyı okullarda sağlamaktadır. Sınıf içerisinde örtük program sınıfta öğrencilerin ne kadar zaman harcadıkları, sınıf ortamının öğrenci rollerini nasıl etkilediği ve öğretmenin öğrencileri aktif hale getiren öğretim yöntemlerini nasıl uyguladıkları gibi unsurları kapsamaktadır. Jackson’a göre sınıflarda verilen eğitim öğrencilere yaratıcılıktan ziyade uyumu (uysallığı) öğretmektedir. Jackson uyumun (uysallığın) öğretilmesinin resmi programa ters olmasına rağmen, okulların tüm insanları yaşama adapte edebilmede ve gerçek dünyadaki hiyerarşik güç ilişkilerine öğrencileri hazırlamada örtük programdan yararlandığını savunmaktadır. …Kendisi, sınıfta örtük programın üç temel unsurunun bulunduğunu belirtir. Bu unsurları kalabalık, övgü ve güç olarak tanımlamaktadır. Ona göre sınıftaki çalışmalar öğrenciye kalabalıkta, yani toplum içerisinde yaşamayı öğret

Eğitim Sistemimiz: Bankacı Eğitim Yaklaşımı

Bankacı eğitim yaklaşımını Freire betimlemiştir. Bankacı eğitim yaklaşımında eğitimi, tasarruf yatırımına; öğrencileri, yatırım nesnelerine; öğretmenleri ise, yatırımcılara benzetmektedir. Bu yaklaşımda öğretmen iletişim kurmak yerine, tahvilleri çıkarır ve öğrencilerin sabırla aldığı, ezberlediği ve tekrarladığı yatırımları yapar. Bu tahviller sınavlarda paraya(nota) dönüştürülür. Bankacı eğitim yaklaşımında öğretmen bilgi veren bir kaynaktır. Öğrenci pasif durumdadır, kendisine verilen bilgileri alır ve ezberler. Öğrenci araştırmaz, yorumlamaz, eleştirmez. Freire’e göre anlatma (öğretmenin derste yaptığı eylem) , öğrencilerin anlatılan şeyi mekanik olarak ezberlemelerine yol açar. Öğrencler doldurulması gereken “bidonlar”dır. Öğretmen kapları ne kadar çok doldurursa, o kadar iyi bir öğretmendir. Kaplar ne kadar pısırıksa, doldurulmalarına izin veriyorsa, o kadar iyi öğrencidir. Dolmaya direnç gösteren öğrenciler ise “problemli” öğrencilerdir. Bankacı eğitim öğrencileri nesneleştirir,

Leo Tolstoy'un Eğitim Anlayışı

       Tolstoy(1828-1910) şiddeti çağrıştıran bir terim olduğu için kendine açıkça anarşist demediyse de, devlet ve mülkiyete karşı İsa’nın öğretileri temelinde anarşist bir eleştiri geliştirdi. Böylelikle anarşist hareket içinde etkin bir barışçı geleneğin gelişimine yardımcı oldu. Hükümet sahtekarlığının, yurtsever ahlâk dışılığının ve militarizm tehlikesinin en güçlü eleştirmenlerinden birisi oldu. Tolstoy eğitime ise hem teorik eserleriyle, hem öğretmenlik çalışmalarıyla hem de yazdığı okul kitaplarıyla hizmet etmiştir. Halkı yaşadığı sefaletten kurtarmak için, köylülerin çocuklarına yönelik İ. Poliana köyünde Jasnaja Poljana adında bir okul kurdu. Açtığı okulda çocuklara ne öğreteceğini bilmediği için onları bütünüyle serbest bıraktı. Bireysel özgürlüğü yöntem olarak benimsedi ve eğitimde okulların değil, hayatın belirleyici olduğu sonucuna vardı. Bütün zorlayıcı yöntemleri kaldırdı ve öğrencilerin kendi yöntemlerini geliştirmelerine izin verdi. Okulu terk etmek ve okula kaydolm